Özgüvenli Çocuklar Yetiştirmek

Bebeklik dönemi boyunca tüm bedensel (beslenme, banyo, tuvalet gibi) ve duygusal (sarılma, şefkat görme gibi) ihtiyaçlar ebeveynler tarafından karşılanır. Bebek, kendi bedeni üzerinde kontrol sahibi değildir. Yürümeyi öğrenene kadar yetişkinler onu nereye götürürse oraya gitmek zorundadır. Kendi ihtiyaçlarını gidermek için de yetişkinlere muhtaçtır. İhtiyaçlarını sadece ağlayarak ifade edebilir. Yetişkin kişi onun ağlamasından doğru sonucu çıkarana kadar ağlamaya devam eder ve ancak istediği şey anlaşılıp yerine getirdiğinde doyuma ulaşır, sakinleşir.

Yürüme ve konuşma becerileri gelişip de bebeklikten çocukluğa doğru adım attığı 1.5 – 2 yaşına geldiğinde, belli düzeyde özerklik kazanmaya başlar. Yavaş yavaş ilk önce kendi bedenini, sonra da dış dünyayı keşfetmeye yönelen çocuk için her yeni fark ettiği nesne, yeni bir keşif alanıdır. Yakın çevresindeki ve ulaşabileceği uzaklıktaki her nesneye dokunmaya, onu ağzına alıp tadına bakmaya, yere atıp ne sonuç çıkacağına bakmaya çalışır. Öğrenmek, keşfetmek ve denemek için büyük açlık duyar.

Çocuk bu dönemde bir yandan her ulaşabildiği nesneyle kendi kendine ilişki kurmaya, onu anlamlandırmaya çalışırken bir yadan da anne ve babasının (ve varsa evde sürekli yaşayan diğer yetişkinlerin) o nesneyle nasıl ilişki kurduklarını inceler. Onların davranışlarını gözlemleyip kendi davranışını buna göre düzenlemeye başlar.

Yetişkinlerin davranışları ve tutumları, çocukların tepkilerinin nasıl olacağı konusunda büyük rol oynamaktadır. Aşağıdaki örnek üzerinden iki ayrı anne baba davranışını ve bu davranışların çocuğun davranışları ve gelişimi üzerindeki etkilerini inceleyelim:

Salonun ortasında duran bir sehpa düşünelim. Çocuk, bebeklik dönemindeyken sadece kendi fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına odaklı yaşadığı için bu sehpayı ancak yeni yeni fark etmeye başlamaktadır. Sehpa, onun gözünde keşfedilmesi, öğrenilmesi gereken bir nesnedir. Ona doğru kendi başına yürüyebilmekte, ona dokunabilmekte ve biraz zorlayınca onu yerinden oynatabilmektedir. Bütün bunlar, çocuk açısından büyük bir kazanımdır. Ancak çocuk hala sehpanın ne işe yaradığını bilmemektedir. Onu ne amaçla ve ne şekilde kullanacaktır? Keşif süreci bu noktada başlar.

1.5 – 2 yaşındaki bir çocuğun dünyayı deneyimleme şekilleri kısıtlıdır: Dokunmak, ısırmak, emmek, fırlatmak vs. Çocuk, bu yöntemleri tek tek sehpa üzerinde denemeye başlar. Sehpayı tutar, iter, yeterince alçaksa üzerine çıkmaya çalışır, kenarını ısırır. Bu aşamaya kadar sehpa onun için keşfedilmeyi bekleyen nötr bir nesnedir. İyi veya kötü bir duyguyla eşleşmemiştir kafasında.

Birinci senaryodaki anne baba, çocukları sehpaya doğru hamle yaptığı her seferinde çocuğu tutup kucaklarına alarak veya sehpayı onadan uzaklaştırarak çocuğun keşfini engellerler. Bunu yaparken kaşlarını çatarak ve bağırarak tepki verirler. Ona henüz anlamlandıramadaığı bazı öğütlerde bulunurlar. Bazen de onu döverler.

Anne baba açısından baktığımızda, onlar sehpanın üzerinde sıcak çay dolu bir bardak veya kırılacak bir biblo olduğunu bilerek ve çocuğa ya da nesnelere zarar gelmesini engelemek adına bu davranışı sergilerler. Çocuk küçük olduğu için bu olup bitenin farkında değildir. Çocuğun bu senaryoda öğrendiği şey, kendisi için son derece nötr olan sehpaya dokunmanın kötü bir davranış olduğu ve anne babası onu sehpaya dokunurken görürlerse kendisine kötü davranacakları, belki onu dövecekleri ya da onu artık sevmeyecekleridir. Bundan sonra, birinci senaryodaki çocuk, karşısına başka bir nötr nesne çıktığında iki şekilde davranabilir: Birincisi; deneyimleme, keşfetme isteğinin kötü bir şey olduğuna inanır ve anne babasının onu sevmesi için bu davranışını bırakması gerektiğini düşünür. Anne babası komut vermeden hiçbir şey yapmaz, onlara danışmadan kendi başına kararlar almaya çekinen, insiyatif alamayan bir bireye dönüşür. İkincisi; öğrenme, keşfetme isteği baskın gelebilir fakat anne babasının gözünden de düşmek istemediği için bu tarz denemelerini anne babası etrafta yokken yapmaya başlar. Bu da, çocuğun kontrolsüz bir ortamda, kendisine ya da nesnelere zarar verebileceği bir atmosferde kendi çabalarıyla dünyayı öğrenmeye çalışmasına neden olur. Pek çok şeyi eksik ya da yanlış öğrenmesine yol açacak olan bu davranışı aynı zamanda çocuğun yalan söylemek, duygu ve düşüncelerini saklamak gibi alışkanlıklar edinmesine de neden olacaktır.

İkinci senaryodaki anne baba, çocuklarının sehpaya doğru hareketini dikkatle takip ederler. Sehpaya dokunmasına, onu keşfetmesine izin verirler. Ne zaman ki çocuk kendine ya da bir nesneye zarar verebilecek bir davranışa yeltenirse, o zaman çocuklarını nazikçe, korkutmadan ordan uzaklaştırırlar. Dikkatini çekecek yeni ve zararsız bir nesneye onu yönlendirirler. Bunu yaparken, onun bir hata yaptığına ya da kötü bir çocuk olduğuna dair yanlış bir düşünceye kapılmasına neden olabilecek olumsuz sözler söylemezler. “Aferin benmim kızıma/oğluma. Sehpaya kadar düşmeden tek başına yürüdü. Bakalım koltuğa doğru da yürüyebilecek mi?" gibi edindiği becerileri öven, onların farkında olduğunu belirten cümleler söyleyerek hem çocuklarını tehlikeden uzaklaştırmış hem de kendisiyle ilgili olumlu düşünceler edinmesine yardımcı olmuş olurlar. Böylece çocuklarının keşif ve öğrenme isteğini bastırmamış olurlar.

İkinci senaryodaki anne baba, ayrıca günlük yaşamda sehpayı kullanırken ( örneğin; üzerine bardak ya da televiyon kumandasını koyarken) bir yandan da onları dikkatle izlemekte olan çocuklarına “Bak, bu bizim sehpamız. Sehpanın üzerine eşyalarımızı bu şekilde koyunca onlara ulaşmamız kolaylaşır. Sehpamız sayesinde eşyalarımızı rahatça yakınımızda tutabiliriz" gibi basit bir dille açıklamalar yaparlar. Doğru rol modeli olunduğunda, çocuk yaptığı gözlemler sonrasında bir nesnenin ne amaçla kullanıldığını öğrenmiş olur. Bu senaryodaki çocuk, bir süre sonra odasına gidip en sevdiği oyuncağını getirecek ve sehpanın üzerine koyacaktır. Böylece, anne babasının teşvik edici davranışları sayesinde önceden kendisi için nötr olan bir nesne, artık işlev kazanmış olur. Bu esnada da her aşamada adımları desteklenmiş ve öğrenme isteği bastırılmamış olduğundan, bir sonraki keşfine güvenli adımlarla ve merakla yönelir.

Küçük yaşlardayken kendini ve dünyayı keşfetmeye çalışan çocuklara anne babaların tepkileri, ileriki yaşlarda çocuğun toplum içindeki tutum ve davranışlarını belirleyen en önemli etmendir. Çocuk, evde anne babasından öğrendiği beceri, duygu ve davranışları kendi deneyimleriyle harmanlayarak kendi bireysel kimliğini oluşturur. Pek çok araştırma göstermektedir ki, kendine güvenen, kararlarını kendi başına alabilen, sorumluluklarının bilincinde olan ve en önemlisi hata yapmaktan korkmayan yetişkinler, çocukluk döneminde anne babası doğru rol modeli olan ve onlar tarafından koşulsuz sevilmiş ve desteklenmiş olan bireylerdir.

Uzman Klinik Psikolog
Başak DALDA